2017’nin fark yaratan 15 filmi
2017 yılının çok konuşulacak, iz bırakan filmleri…
2017 yılının sonlarına yaklaşırken bu yılın sinema dünyasında neler oldu? Bu yılın iz bırakan filmleri hangileri? Neredeyse her filmin kendi dalında oldukça iddialı olduğunu kanıtlayan bir yıl oldu. Birçok iddialı film arasından karar vermek zor olsa da 2017’nin öne çıkan 15 filmini sizler için derledik.

2017 yılının çok konuşulacak, iz bırakan filmleri…
1 16

Lady Macbeth
Nikolai Leskov’un Mtsensk İlçesi’nin Lady Macbeth’i adlı eserinden, William Oldroyd yönetmenliğinde sinemaya uyarlanan Lady Macbeth, 36. İstanbul Film Festivali’nin Uluslararası Yarışma Bölümü’nde gösterilmişti. Film, eril topluma bireysel bir başkaldırı başlatan bir kadının gergin hikâyesini cesur bir dille anlatıyor. Lady Macbeth, kadın karakterini merkeze oturtan bir isyan ve dönem filmi olmakla birlikte, tarihte hangi çağa bakarsak bakalım binlerce potansiyel Lady Macbeth görebileceğimiz bir zaman dilimi sunabiliyor izleyenlere.
2 16

İşe Yarar Bir Şey
Oyun, 11’e 10 Kala ve Gözetleme Kulesi filmleriyle ödüller alan yönetmen Pelin Esmer’in 5 yıllık bir aradan sonra çektiği ve senaryosunu Barış Bıçakçı ile yazdığı filmi İşe Yarar Bir Şey, Türkiye’de ilk kez 36. İstanbul Film Festivali’nde gösterilmiş ve FIPRESCI ödülünü kazanmıştı. İşe Yarar Bir Şey seyirciyi çok katmanlı bir yolculuğa çıkaran bir film. İşe Yarar Bir Şey, bizi ana kahramanı olan 42 yaşındaki avukat ve şair olan Leyla (Başak Köklükaya) ile özdeşleştirerek, tren yolculuğu boyunca onun perspektifinden, duraklardaki hayatlara bakabilmemize olanak veriyor.
3 16

Sheikh Jackson
Asmaa (2011) ve Excuse My French (2014) filmleriyle daha önce birçok prestijli festivalden övgüyle dönen yönetmen Amr Salama’nın Sheikh Jackson filmi tüm bu kısıtlamalar ekseninde Michael Jackson’ı bireyin gelişim ve dönüşüm anlarında tema olarak yerleştirerek toplumun değerlerini sorguluyor. 2009 yılında Jackson lakaplı bir imam olan Khaled Hani (Ahmad Alfishawy), Michael Jackson’ın ölüm haberini alınca büyük bir şok geçiriyor. Mısırlı bir imamın Amerikan müziğinin efsane ismiyle ortak noktası ne olabilir diye sorgularken çok geçmeden Khaled’in yaşam öyküsü aktarılmaya başlıyor.
4 16

Happy End
70. Cannes Film Festivali’nde üç kategoride adaylığı bulunan Happy End; Michael Haneke’nin son filmi. Happy End, Haneke'nin klasik temalarının ve görsel fikirlerinin hemen hepsini prova yapıyor. Ailedeki işlev bozukluğu, nesiller arası intikam, suçluluğun zehirli bastırılışı ve bastırılanların geri dönüşü filmde göze çarpan ögeler oluyor. Happy End, jenerasyonlar arası farklılaşma ile toplum kutuplaşmalarına sosyal medya ve sanal dünya üzerinden karşılaştırmalı olarak bakıyor.
5 16

Call Me By Your Name
Call Me By Your Name (Beni Adınla Çağır); 1983 yılında, Kuzey İtalya’da tatilini ailesiyle birlikte geçiren 17 yaşında bir erkek çocuğunun, güneş, yaz ve yazlık ortamı içerisindeki birbirinin aynı ilerleyen günlerine her şeyi değiştirecek bir yabancının karışmasıyla değişen olayları konu alınıyor. İnsan ruhuna hem büyük bir yara hem de şifalı bir merhem olan ilk aşkın tohumları bu yabancının bohçasındadır. İtalyan yönetmen Luca Guadagnino, James Ivory ile birlikte Andre Aciman’ın çok sevilen romanını beyazperdeye uyarlarken bütün maharetlerini benzersiz bir sinema duygusuyla bir araya getiriyor.
6 16

Goodtime
Hollywood’un yeni nesil yönetmenlerinden Safdie Biraderler’in yönettiği ve Robert Pattinson’ın sayısız kaynak tarafından “kariyerinin zirve noktası” olarak nitelenen performansıyla Good Time, son zamanların en konuşulan filmlerinden. Benny ve Josh Safdie kardeşlerin yönetmen koltuğunda oturduğu Good Time’da Robert Pattinson’a Oscar adaylığı sahibi iki yıldız oyuncu; Jennifer Jason Leigh ve Barkhad Abdi eşlik ediyor. Martin Scorsese ve Sidney Lumet klasiklerini andıran film, acemi bir soygun işine girişen Connie ve Nick isimli iki kardeşin hikâyesini anlatıyor.
7 16

Rebel in the Rye
Danny Strong’un yönetmen koltuğunda oturduğu, başrollerinde Nicholas Hoult, Kevin Spacey, Sarah Paulson ve Zoey Deutch’un yer aldığı Rebel in the Rye (Çavdar Tarlasındaki Asi); 1951 yılında yazdığı The Catcher in the Rye romanıyla milyonlarca okuyucuya ulaşmış efsane yazar Jerome David Salinger’ın iç dünyasına ve dünya edebiyatının en şöhretli, tartışılan ve bilmecelerle dolu yazarlarından biri olarak bu yolda deneyimlediklerine odaklanıyor. 20. yüzyılın ortalarında, New York’ta geçen Çavdar Tarlasındaki Asi (Rebel in the Rye), genç Salinger’ın (Nicholas Hoult) yazar olarak sesini arayışını, ünlü yazar Eugene O'Neill’ın kızı Oona O’Neill (Zoey Deutch) ile yaşadığı gönül ilişkisini ve İkinci Dünya Savaşı cephelerindeki mücadelesini takip ederek yazara daha yakından bakabilmemizi sağlıyor.
8 16

Rock’n Roll
Guillaume Canet’in senaryosunu yazıp yönettiği komedi filmi Rock’n Roll, Canet’in daha önceki filmlerini de mizahi bir dille içine dahil ediyor. Filmde, Canet ve Marion Cotillard kendi isimleriyle oynuyor ve çevrelerindeki karakterleri de kurguya dahil ederek sinema ve oyunculuk sektöründe yaşanan olayları eğlenceli bir dille anlatıyorlar. Marion Cotillard ve Guillaume Canet’in Jeux d'enfants (Cesaretin Var mı Aşka?) filminden sonra bu defa farklı bir şekilde bir araya geldikleri ve yıllar önce milyonlarca kişiyi etkileyen Cesaretin Var mı Aşka?’yı da içine alıp, mizahi bir dille ikilinin özel hayatlarından kesitler sunuyor.
9 16

Kaygı
Dünya prömiyerini 67. Uluslararası Berlin Film Festivali’nde yapan Kaygı, Ceylan Özgün Özçelik'in yazıp yönettiği ilk uzun metrajlı film olarak karşımıza çıkmıştı. Başrolünde daha önce komedi filmlerinden tanıdığımız ve ilk kez bir psikolojik gerilim filminde rol alan Algı Eke’nin oynadığı Kaygı, sürekli aynı kâbusu gören 30’lu yaşlarındaki Hasret adlı genç bir kadının ailesinin araba kazasında ölümüyle ilgili şüpheye düşmesi üzerinden ilerleyen bir hikâyeyi anlatıyor.
10 16

Band Aid
Zoe Lister-Jones'ın yazıp yönettiği Band Aid, Sundance Film Festivali'nin yarışma filmleri arasında yerini almıştı. Oyuncu kadrosunda ise Colin Hanks, Brooklyn Decker, Hannah Simone, Zoe Lister-Jones ve Jesse Williams gibi isimlerin bulunduğu film, mutsuz evliliklerini kurtarmak için türlü yollar deneyen çiftin birbirine söyleyemediklerini şarkı sözlerine dökmeye karar vermesini konu alıyor. Grafik tasarımcısı olarak çalışan Ben ile Uber şoförlüğü yapan Anna, evlerinin garajında amatör bir biçimde grup kurmaya karar veriyorlar.
11 16

Okja
Netflix’in 50 milyon dolar bütçeyle başarılı bir CGI tasarımı sunduğu ve şimdiye kadar yaptığı en iyi yapımlardan biri olan Okja, alışık olduğumuz kalıpların biraz dışında, kendi stilini yaratmış bir film. Bağımsız ve özgün yayınlarıyla son dönemlerde gittikçe daha da iddialı yapımlar ortaya koymaya çalışan Netflix, bu yıl Okja filmi ile katıldığı 70. Cannes Film Festivali’nde oldukça olay yaratmıştı. Güney Kore sinemasının en önemli üç yönetmeninden biri sayılan Joon-ho Bong’un hayvan hakları üzerinden küresel dünyayı sarkastik bir dille ele aldığı film, Güney Kore'nin dağlarında büyüdüğü Okja isimli değişik hayvanı ile mutlu bir 10 yıl geçiren Mija’nın (An Seo Hyun), Okja'yı deney hayvanı olmaktan kurtarma çabasına odaklanıyor.
12 16

The Killing of a Sacred Deer
Oscar adayı The Lobster ve Dogtooth’un yönetmeni Yorgos Lanthimos’un merakla beklenen son filmi The Killing of a Sacred Deer (Kutsal Geyiğin Ölümü), sıra dışı bir intikam hikâyesiyle izleyiciyi yine farklı bir evren tasarımının içine sürüklüyor. Başarılı bir cerrah olan Steven Murphy (Colin Farrell) ile göz doktoru olan eşi Anna’nın (Nicole Kidman) iki çocuklarıyla beraber mutlu, sağlıklı ve düzenli devam eden aile hayatı, babasını kaybetmiş bir genç olan Martin’in (Barry Keoghan) aileyi himayesine almasıyla kontrolden çıkıyor.
13 16

The Insult
İlk gösterimini Venedik Film Festivali’nde yapan ve burada başrolündeki Kamel El Basha’ya En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü kazandıran The Insult (Hakaret), Lübnan’da siyasetten yargı sistemine uzanan ve derin bir toplumsal eleştiri getiren bir Ziad Doueiri filmi. Sıradan bir hakaretin milli bir krize nasıl dönüştüğünü anlatan filmde Lübnanlı Hıristiyan Tony ile Filistinli inşaat ustası Yaser (El Basha) bir tamirat yüzünden kavgaya tutuşuyor.
14 16

The Square
Yönetmen Ruben Östlund, izleyeni güldürdüğü kadar rahatsız da eden özgün filmleriyle olay yaratmaya devam ediyor. Cannes’dan Altın Palmiye’yle dönen The Square (Kare), Stockholm’deki bir sanat merkezini mesken tutuyor. Bu sanat merkezinin artistik direktörlüğünü yapan Christian, “mükemmel” bir erkektir. Sanat sevdalısı, nazik, yakışıklı, kültürlü, donanımlıdır ve içinde yaşadığı toplum da öyle; refahla yoğrulmuş, capcanlı, zengin ve dost canlısıdır.
15 16

The Ornithologist
Yönetmen João Pedro Rodrigues’in en erişilebilir ve görünür olduğu filmlerinden The Ornithologist, ornitolog Fernando (Paul Hamy) isimli bir kuş gözlemcisinin kuzeydoğu Portekiz'in puslu ormanları ve nehirlerini saran yaban hayatı gözlemlemek için çıktığı yolda karşılaştığı insanlara ve olaylara odaklanıyor. 36. İstanbul Film Festivali'nde Uluslararası Yarışma En İyi Film Ödülü’nü alan The Ornithologist kutsal olan ile ceza arasında simgesel anlatılardan yararlanarak şiddetli bir çarpışma yaşatıyor.